Göller Bölgesi ve Dillere Destan Como


Balayı için Como doğru adres dediler, ancak biz tek başına Como’yla yetinmeyip Maggiore ve Lugano’yu da dahil ettik seyahatimize…
Como Gölü’ne gitmek için öncelikle Milano’ya uçmalısınız. Milano’ya sadece 45 kilometre uzaklığındaki Como’ya trenle 20 dakikada ulaşabilirsiniz. Tren saatlerini önceden araştırıp kendinizi buna göre planlamanız iyi olur. Como’ya kadar gitmişken göller bölgesini gezmeden dönmeyin derim. Bunun için en uygun yol Milano Malpensa Havaalanı’ndan araba kiralamak. 
Como’ya gitmek için bir başka alternatif yol daha var, biz bu yolu kullandık. Basel’e uçup, Basel havaalanından araba kiralayıp tura başladık. Luzern’e uğrayıp, Alp Dağları’ndan geçerek İtalya sınırına inmek, Maggiore’de konaklayıp Isola Madre ve Isola Bella’ya yapılan günübirlik vapur turlarına katılmak, oradan Como ve Bellagio’ya devam etmek ve alışveriş için Milano’ya gitmek oldukça keyifliydi. Dönüşte Como’dan Lugano ve oradan da Basel’e doğru yol aldık.

MAGGIORE GÖLÜ...
Alp Dağları’nın eteklerinde yer alan Maggiore gölünün bir kısmı İtalya bir kısmı İsviçre sınırında kalıyor. Maggiore Gölü’nün en önemli özelliği ortasında yer alan Borromeo adaları. Isola Madre ve Isola Bella bu adaların en güzelleri. Gölün batı kıyısında yer alan Stresa’ya giderseniz buradan bölgenin aslı tatil beldesine ve adalara ulaşabilirsiniz. Yemyeşil bahçelerle kaplı villaların arasından teleferiğe bnip Monte Mattarone tepesine çıkabilirsiniz. Manzara gerçekten nefes kesici.

Isola Madre & Isola Bella
Oggebio’don arabayla yaklaşık 15 -20 dakikalık bir mesafenin ardından Maggiore Gölü’nün tatil beldesi olan Stresa’ya varabilirsiniz. Stresa’dan vapurlarla tüm adalara geçmek mümkün. Sessiz atmosferiyle Madre Adası rengarenk çiçeklere ve kuşlara ev sahipliği yapan küçük ama buram buram sanat kokan, her köşesinde ayrı bir emek bulunan bir ada. Konaklama yok, ada sadece gündüz ziyaretlerine açık. Yorulduğunuzda biraz mola verip bir şeyler içebileceğiniz cafesi ve restaurantı da var. 
1978 yılında halka açılan Isola Madre’nin iç kısmında ise bir kukla tiyatrosu bulunuyor. Oldukça fazla sayıda ve çok çeşitte bulunan kuklaların tamamı el yapımı ve camekan vitrinlerde sergileniyor. Benim gibi kukla merakı olanlar için oldukça heyecan verici.
Isola Madre'yi gezdikten sonra iskeleden vapurla direk İsola Bella'ya devam edebilirsiniz. İsola Bella'da da gezebileceğiniz güzel bir villa var. İçinde yine kukla bölümü, heykeller, evin hanımının kıyafetlerinin sergilendiği giysi odası ve en alt katta da deniz kabuklarından yapılmış büyük bir oda mevcut.  Villa gezintiniz bittikten sonra yine güzel bir bahçeye çıkıyorsunuz, peyzajı ve villanın dışarıdan mimarisi oldukça etkileyici.

Maggiore Gölü'nün tam ortasında yer alan bu adalar bugün açık hava müzesi olarak ziyaretçilerine kapılarını açsa da bir zamanlar varlıklı İtalyan ailelerinin görkemli yaşantılarına tanıklık etmiş.
COMO GÖLÜ
Lago Di Como yani Como Gölü Kuzey İtalya’da yer alıyor. Derinliğinin 425 metre civarında olduğu söyleniyor. İtalya’nın en büyük 3. gölü Como. Yüzölçümü 146 kilometrekare ve 51 kilometre uzunluğunda.Haritadan bakıldığında ters bir “Y” harfine benzeyen Como gölü, dar ve uzun bir şekilde ilerliyor. Bu sayede gölün karşı kıyılarını görmek mümkün. Como şehri gölün alt tarafında kalıyor. 

Daha önce İtalya’ya gittiyseniz Como sokaklarını yadırgamayacaksınız. Hafif gölgede kalan daracık sokaklar tüm gizemiyle keşfedilmeyi bekliyor. Yürümeyi ve fotoğraf çekmeyi seviyorsanız bu sokaklar tam size göre. Sokaklar başka başka meydanlara çıkıyor. İtalyanlar gösterişli meydanları seviyorlar. Heykeller, süslü binalar, havuzlar, renk renk kafeteryalarla dolu bu meydanlarda mola verip dinlenebilirsiniz.
Como'ya gidecekler yanınıza şık kıyafetler almayı unutmayın, yoksa mutsuz olursunuz, bizden söylemesi... Orta yaş üstü ve gelir seviyesi yüksek İtalyanların ve dünya jet sosyetesinin sevdiği bu şehirde herkes podyumda yürüyor gibi. 
Como Gölü mimarlık mesleğinin doğduğu bölge olarak biliniyor. Geziye çıkmadan önce yaptığım okumalara göre, 3 bin yıl önce Como’lu inşaatçılar bir araya gelerek mimarlığın temellerini burada atmış. Aslına bakarsanız, göl kıyısındaki villa ve şatoların mimarisi de bunu kanıtlar nitelikte.Birbirinden güzel peyzaja ve mimari tasarıma sahip villaları kişi başı 10-20 euro civarında değişen ücretler ödeyerek gezmeniz mümkün.
Como’yu gezmeye Volta Meydanı’ndan başlayabilirsiniz. Meydan adını pilin mucidi Allessandro Volta’dan almış. Volta’nın heykelinin bulunduğu meydan kocaman saksılarda rengarenk çiçekler, restoranlar ve otellerle çevrili. Aslında Como’daki tüm meydanlarda aynı manzarayı görebilirsiniz. Burası Como’nun en sakin meydanlarından biri diyebiliriz.
Şehrin en büyük katedrali Duomo’ya mutlaka uğramalısınız, görülmeye değer. Daracık labirent gibi sokaklarda katedrali bulmak zor olur diye düşünmeyin, tüm Avrupa sokaklarında olduğu gibi Como’da da turist haritasıyla yolunuzu bulmanız çok kolay. Volta meydanından aşağıya doğru inerken denize yaklaşmaya başladığınızda katedrali göreceksiniz. Şık mağazalar ve butikler sizi aldatmasın, çünkü alışveriş için doğru mekan Como’ya trenle sadece 20 dakika uzaklıktaki Milano. Çok ucuz olmayabilir, ama biliyoruz ki modanın kalbi Milano'da atıyor. Pasajlar, mağazalar ve vitrin tasarımları harika. Milano ile ilgili notlarımı daha sonra paylaşacağım, biz şimdilik Como'ya geri dönelim. Duomo meydanı, şehrin en kalabalık ve hareketli meydanı. Hediyelik eşya almak isteyenler bu meydan ve meydana bağlanan sokaklarda dolanabilirler.
Gölün muhteşem dağ ve orman manzarasıyla buluştuğu Como’yu hem karayoluyla hem de vapurla gezebilirsiniz.
Kıyıda "Como Yacht Club" ve küçük uçaklarla göl üzerinde gezinti yapma imkanı sağlayan "Aero Club Como" bulunuyor. Uçak ehliyeti olanarlar minik gezinti uçaklarından kiralayabilir göl üzerinde keyifli bir tur yapabilirler.
Volta meydanına girmeden önce, otobüslerin geçtiği ana caddede, yanlış hatırlamıyorsam Cuma günü, dev bir semt pazarı kuruluyor. Burada ayakkabıdan tekstile, takıdan çantaya, kruvasandan ızgara baken’a kadar herşeyi bulmanız mümkün. Pazar gezmeyi sevenler için önerilebilir.
Gece de oldukça hareketli bir şehir Como. Akşam saat 19:00’dan sonra değişim başlıyor. Gündüz gördüğünüz turistler meydanları gerçek sahiplerine yani Como’lulara bırakıyorlar. Tüm kafeler ve restauranlar dolu, hafif müzik eşliğinde oturanlar, sohbet edenler, dans edenler. Ve bir de kafe önlerinde ayakta takılan gençler… 
Cernobbio

Sahilde sırası ile Cernobbio, Argegno, Lenno, Tremezzo, Menaggio, Pianello, Musso ve aralarında ufak tefek yerleşim yerleri bulunuyor. Biz son gün vaktimiz kısıtlı olduğu için Cernobbio ve Argegno’ya kadar gidebildik daha ileriye gidemedik. Cernobbio çok güzel ve keyifli bir iltalyan kasabası. Yokuşa kurulmuş daracık sokaklarda renkli renkli evler, minik marketler, kliseler ve aşağıya doğru uzanan göl manzarası görmeye değer. Biz bir de yerel bir düğüne denk geldik, daracık sokaklardan kliseye inmeye çalışan davetliler son derece keyiflilerdi. Bu kadar küçük bir kasabada yaşayınca otobüs, taksi derdi de kalmıyor tabii, her yere yürüyerek ulaşmak mümkün.
Cernobbio'dan Como'ya dönmeyip kıyı kıyı gezmeye devam edebilirsiniz. Pianello’dan biraz ilerde yer alan Dongo köyüne de uğrayabilirsiniz. 
Como’ya gidip de yüzmeden dönülmez biliyoruz, ama maalesef biz gittiğimizde Haziran olmasına rağmen havalar göle girecek kadar ısınmamıştı.O nedenle size yüzebileceğiniz plajlar hakkında bilgi veremiyorum.
Bellagio

Gölün karşı kıyısındaki önemli yerler ise Belaggio, Varenna ve  Lecco. Gölün bu yakasında detaylıca gezme şansı bulduk, çünkü 2 gece Bellagio’da konakladık.
Bellagio küçük ve klasik bir İtalyan kasabası olmasına rağmen ölmeden önce görülmesi gereken yerler listesine eklenmeli bence. Sizi bu kadar sıcak ve samimi karşılayacak başka bir kasaba var mıdır, bilmiyorum. Sıcak ve samimi derken aslında insanları kastetmiyorum, İtalyanlar Türklere çok benziyorlar, pek yabancılık çekmiyorsunuz zaten, samimiyet kasabanın kendisinde… 
Como Gölünü ters “Y” olarak tarif etmiştik, işte bu Y’nin tam ortasında, yani gölün iki kola ayrıldığı burunda yer alıyor Bellagio. Gölün iki yakasına da hakim bir manzaradan bahsediyoruz. 
Bellagio’da konaklayıp vapurla gölün karşı kıyılarına günübirlik geziler planlayabilirsiniz. Vapurların kalktığı sahil kesiminde birbirinden güzel restaurant ve kafeler mevcut. Sabah kahvaltılarında bir İtalyan klasiği olarak bu kafelerden birine oturup kahve ve kruvasan keyfi yapabilirsiniz. Öğlen ve akşam yemeklerinde spagetti veya risotto, yanında bir kadeh şarap ile güzel gidebilir. Deniz mahsulü ürünleri şarapta pişirilmiş istiridye ve midyeler şiddetle tavsiye edilir.  
Villa Serbelloni
Bellagio’ya gidenler bizim gibi yanılıp Villa Serbelloni’yi yani Rockefeller’in villasını gezmek için hem para hem de zaman ayırmasınlar. Çünkü burası, Como ve Maggiore’de gezdiğimiz villalardan sonra son derece bakımsız. Villa Serbelloni Bellagio’nun gölü ikiye ayıran burnunda yer alıyor. Yaklaşık 50 hektarlık bir alana kurulmuş, oldukça eski ağaçların yer aldığı villa 1605’te Sfondratisler tarafından yaptırılmış. 1788’de Milanolu aile Serbelloniler tarafından satın alınmış. Villanın son sahibi Rockefeller Vakfı ise burayı 1950’lerde devralmış. 

Bellagio'da sokak aralarında gezinirken küçük ama son derece keyifli kafe ve restaurantlara rastlayacaksınız. Şarap içmeyi seviyorsanız gözünüze kestirdiklerinizde ufak molalar verebilirsiniz. Garibaldi Caddesi’nden geçerken önünde kuyruk oluşmuş küçük bir dondurmacı dükkanı görürseniz hemen kuyruğa girin.
Bu arada dipnot olarak, Como’da 3000’e yakın Türk yaşadığını söyleyebiliriz.Kente hakim turuncu, kiremit ve sarı renkli binaları, yeşil ağaçlar ve pencerelerden sarkan rengarenk çiçekleri ile Bellagio uzun süre aklınızdan çıkmayacak...

Fotoğraflar: Bilent Aydoğdu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kiril Alfabesi’nin doğduğu yer, Ohrid!

“Gelecek bana ait” diyen bir mucidin hikayesi

Hastalıklarımızın sebebi düşünceler