İstanbul’dan Thassos’a…

Yunanistan aşığı bir çiftiz biz. Her fırsatta yolumuzu düşürmeye çalışıyoruz. Karadan, havadan, denizden… Hem kültürümüze yakın hem kapı komşumuz. Bayılıyoruz keyif için yaşayan, keyfine düşkün insanlara. Eylemlerine, krizlerine, bayramlarına denk gelmiş bir çift olarak her durumda siesta moduna bağlamalarına da hayranız.

Bu sefer rotamız Thassos…
İpsala sınır kapısından otobana bağlanıp hiçbir yere sapmadan dümdüz devam ederseniz 2 saat sonra Keramothi iskelesinden Thassos feribotuna binebilirsiniz. İpsala sınırını geçtikten sonra otobanda sırasıyla takip edeceğiniz tabelalar Alexandroupolis (Dedeağaç), Komothini (Gümülcüne) ve Xhanti (İskeçe). İskeçe ayrımını geçtikten yarım saat sonra Kavala’ya gelmeden Keramothi ayrımından ayrılıyorsunuz. Otoban son derece düzgün, sessiz asfalt ve genellikle boş oluyor. Hız sınırı ise 130 km.
Mevsimine göre değişiyor olabilir ama yaz mevsiminde yarım saatte bir adaya feribot var. Feribot ücreti otomobil, şoför ve 3 yolcuyla birlikte ortalama 35 euro tutuyor. Yaklaşık yarım saat sonra adadasınız. Adaya gidiş için akşam saatlerini tercih ettiyseniz bizim gibi gün batımında feribottan Keramothi manzarasını izleme şansı bulacaksınız. 
Thassos büyük ve yemyeşil bir ada. Feribottan indiğimiz yer Limenas’ı adanın bir ucu kabul edersek biz adanın aşağı ucuna yakın Limenerias’ta konaklıyoruz. Feribottan sonra Limenerias’a varmak yaklaşık 40 dakika sürüyor. Limenas, Limenerias ve Pathos adanın en önemli merkezleri. Gezi rotanızı bu üç merkez üzerinden yapabilirsiniz. Ada çevresinde yaklaşık 80 civarı plaj var. Bir Thassos haritası almanızı (feribot bileti alırken veriyorlar zaten) ve gitmek istediğiniz plajları işaretleyerek rotanızı önceden oluşturmanızı tavsiye ediyoruz.
Ada özellikle Türkiye ile kıyaslandığında konaklama ve yeme içme açısından çok ucuz. Gecelik 30-35 eurodan başlayan (çift kişi) konaklama fiyatları her bütçeye hitap ediyor. Akşam yemeklerine genellikle 50 - 60 euro civarı ödedik. Deniz ürünleri, mezeler, üstelik uzo ve şaraplar dahil bir akşam yemeğine 4 kişi için gayet uygun bir rakam bence…

Adadaki en ünlü plajlar: La Scala Beach, Marble Beach, Paradise Beach, Aliki Beach, Makryammos ve Golden Beach…
La Scala Beach’de deniz ve kumsal harika. Plaja giriş ücretsiz. Park yeri kolayca bulunuyor. Marble Beach de olduğu gibi zemin bembeyaz mermer tozları ile kaplı. Buz gibi bir Frappe bu manzaraya pek yakışıyor. Biz günde iki veya üç plaj gezmeyi tercih ettik. Genellikle kalabalık olmayan, sakin plajlar tercihimiz. Ama şunu baştan söyleyelim bu adada her tercihe hitap eden plaj mevcut.
Thassos’un en bilinen plajlarından biri Marble Beach. Biz bu plaja gidemedik ama tropical bir görünüme sahip bu plajı herkes efsane diye anlatıyor. Burada da plaja giriş ücretsizmiş ancak yolunun kötü olduğunu gidenler ısrarla belirtiyor. Bu kadar efsane bir plaja 5 km bozuk yoldan gitmeye değmez mi? Değerse “siz neden gitmediniz?” diyebilirsiniz. Plajda tesis olmadığını ve gölge alan bulunmadığını öğrenince, bu tatile annem ve babamla gittiğimizden ve babam yüksek tansiyon hastası olduğundan, bu seferlik Marble Beach’i es geçtik.
Paradise Beach ve Aliki Beach adanın diğer meşhur plajları. Buralara da giriş ücretsiz. Deniz sığ ve kum. Öğlen saatlerinde dalgalanabiliyor ama yine de kirlenme söz konusu değil. Son derece berrak bir denizde yüzüyorsunuz ada genelinde. Paradise Beach’de iki adet restaurant varken Aliki Beach’de oldukça fazla sayıda restaurant var. Burayı biraz Bodrum plajları gibi düşünebilirsiniz. Yan yana sıralanmış cafe ve restaurantlar dolu, önünde şezlong ve şemsiyeler bulunuyor. Bir şeyler yiyip içtiğinizde şezlong ücreti ödemiyorsunuz, ama ödeseniz de en fazla 7 euro – 10 euro ödüyorsunuz 2 şezlong, 1 şemsiye için. Çok abartılı olmasa da cıstak cıstak bir havası var buranın. Arabaya park yerini zor buluyoruz plaja doğru süzülüyoruz. Ama gerek sıkışık nizam şezlonglar gerekse cıstak cıstak havası bize pek cazip gelmiyor ve hemen oracıktan ayrılıp üç - beş dakika uzaklıktaki bir sonraki sessiz ama sakin plaja geçiyoruz.

Burada karavandan yapılmış Kantin diye küçük bir büfe var. Ağaçlık denize sıfır, şezlonglar ve şemsiyeler ile püfür püfür esen oldukça sessiz ve keyifli bir plaj. Deniz burada da sığ ve biraz taşlı ama genel olarak sarı kum. Deniz o gün dalgalı olmasına rağmen tertemiz ve masmavi. Büfede dondurmadan frappeye, hambugerden mısıra her şeyi bulabilirsiniz. Öğleden sonra gelen bir filipinliyle 15 euro karşılığında sırt masajı için anlaşıyorum ve yarım saat boyunca kendimi ödüllendiriyorum.
Sağ tarafa baktığımızda yaklaşık 200 metre ileride insanların ağaçların altında dolandığını görüyoruz. Büfedeki kıza sorduğumda buranın batık bir liman olduğunu söylüyor. Bizans döneminde mermer ticareti yapılıyormuş.

Aliki Beach’e doğru giderken meşhur Archangel Michael Manastırını göreceksiniz. Arabayı park edip bu müthiş manzaranın tadını çıkarın. Yukarıdan adanın soluk kesen manzarasına karşı selfie fena olmaz gibi. Manastırın içi küçük ama sevimli, görülmeye değer. İçeriye girerken sizi kapıda karşılayıp üzerinize uygun etek ve şal veriyorlar. Herkesin inancına saygı duymak gerek.
Limenas’a yakın Makryammos koyunun şahane olduğunu söylüyorlar. Burası aynı zamanda bir tatil köyü olduğundan plaja giriş ücretli ve şezlong için de ayrı para ödeniyormuş. Ama yine de iki kişi için toplam maliyet 13 Euro. Bizim sadece 3 günümüz olduğu için buraya gitmeye fırsat bulamadık.

Thassos adasına kadar gelmişken Giola göletini görmeden dönmeyin derim. Gölet dediğime bakmayın aslında burası doğal bir yüzme havuzunu andıran lagün. Kayalıklarla denizden ayrılarak kendi sınırlarını çizen lagün egzotik sularda yüzüyor hissiyatı uyandırıyor. Suya girenler uzunca bir süre çıkmak istemiyor. Lagüne gitmek zor diyorlar ama o kadar da zor gelmedi bize. Önce arabayla Giola beach’e gidiyorsunuz, Giola beach günü geçirmek için de sakin ve güzel bir plaj. Giola beachden sonra 2 km toprak yol var, yol çok bozuk olmadığı için arabanızla restaurantın önüne kadar gidebilirsiniz. Arabasıyla devam etmek istemeyenler için safari jeepler de iyi bir alternatif. Ama ister arabayla ister safari jeeple gidin yolun sonunda yürümeniz gereken bir 300 metre var. 

Küçük bir uyarı yapmak gerekirse, öğlen saatlerinde çok kalabalık olmasından ve gölge bulunmamasından, güneş batmak üzereyken de lagünün rengi koyulaştığı için cazibesini yitirebileceğinden dolayı gitmemenizi tavsiye ederim. Sabahın erken saatleri veya akşamüzeri en ideal saatler.

Bir de adada şelale maceramız var. Şelale çılgınları olarak Thassos’da da bulduk şelaleyi. Şelalenin yolu gerçekten zorlayıcıydı, Scala Maries’den girdik, uzun ve toprak bir yoldan epeyce yükseğe çıktık arabayla. Arabayı park ettiğimiz yerde iki ayrı yürüme yolu vardı, ikisi de şelaleye çıkıyor sandık. Ancak gidince öğrendik ki iki farklı şelale varmış, araları da 200 metre falan. İlk patikadan indiğimizde, önce küçük ve yemyeşil bir göletle karşılaştık, buradan şelaleye indiğimizde ise tam bir hayal kırıklığı. Mevsiminde gidilmeyen şelale şelale değildir, bırakın gürleyerek akan suyu bir damla su dahi damlamıyordu. Derhal istikameti ikinci şelaleye çevirdik. Yolda karşımıza çıkan minik gölet ve yer yer kurumuş dere hevesimizi kırsa da devamında şelaleyi bulduk. Azda olsa akıyordu ve ben şelalede yüzme keyfine nail oldum. Bu bölgede arıcılık meşhur olduğundan bal satan küçük tezgahlara rastlayabilirsiniz. Biz bir kavanoz bal ve bir şişe kantaron yağı almayı ihmal etmedik. Her derde deva kantaron yağını araştırmanızı ve en kısa zamanda hayatınıza dahil etmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Buradaki plajlara doyum olmaz, biraz da adada yeme içme olayından bahsedelim. Denize karşı içtiğiniz buz gibi bir frappe ya da Mythos Bira size her fırsatta Yunanistan’da olduğunuzu hatırlatıyor. Yemeklerde biz genellikle Uzo ya da MalamatinaRetzina şarabı içmeyi tercih ediyoruz. Tabiki Yeni Rakının yerini tutmuyor, ama ambiansı bozmamak gerek.

Biz Limenerias’da kalıyoruz. Adanın ikinci merkezi diyebiliriz buraya, mesafe olarak Limenas’a 45 dakika falan sürüyor. Yanlış hatırlamıyorsam 30 km civarı. Cafeleri, tavernaları, hediyelik eşya dükkanlarıyla bildiğiniz bir sahil kasabası burası. Yunanistan’daki ekonomik krizden dolayı cafeler ve marketler hariç kredi kartınızı pek kullanamıyorsunuz. Üzerinizde biraz fazla nakit taşımanızı tavsiye ederiz.
Daha önce internetten okuduğumuz ve herkesin tavsiye ettiği To Limanaki Taverna’yı seçiyoruz akşam yemeği için. Hiç de pişman olmuyoruz. Son derece güler yüzle karşılıyorlar bizi, biraz kalabalık olmasına rağmen, bahçede bir masaya oturmayı başarıyoruz. Deniz ürünleriyle donatılmış ve 35’lik Barbayanni ouzo açılmış bir masada 4 kişi için ödediğimiz rakam bahşiş dahil 60 Euro. Izgara ahtapot, Çipura, salata, kalamar, deniz mahsullü risotto ve kabak kızartma yiyoruz. Yemekler gerçekten çok leziz, yolu Thassos’a düşenler mutlaka To Limanaki’ye uğramalı. Küçük ama hoş bir sürpriz daha var burada sizi bekleyen. Sahibi olduğunu öğrendiğimiz Niko’nun sesi yükseliyor masalardan birinde. Bozuk bir Türkçeyle şarkılar söylemeye başlıyor, genç bir delikanlı ud çalarak ve kadife sesli genç bayan da şarkılar söyleyerek ona eşlik ediyorlar. Türkçe - Yunanca söylenen şarkılar eşliğinde gece daha da keyifli hale geliyor…
Bir sonraki akşam yemeğimizi plaj dönüşü uğradığımız Theologs köyünde yiyoruz. Potos tabelasından girdikten sonra denizden yaklaşık 10 km içeride olan bir köy. Osmanlı zamanında başkent olduğu söylenen köyün en meşhur yemeği oğlak çevirme. Köy meydanında arabayı park edip biraz alışveriş yapıyoruz. Zeytinyağı aldıktan sonra köyü turluyoruz. Her yerde oğlak çevirme yapan restaurantlar var. Gözümüze kestirdiğimiz birine oturuyoruz. Ev yapımı beyaz şarap eşliğinde oğlak çevirmesi, roka salatası ve kabak - patlıcan kızartma yiyoruz. Yemekler lezzetli, hesaplar uygun, hizmet sorunsuz.
Keşke hiç bitmese dediğimiz bir tatili daha bitirmenin boynu büküklüğüyle yola çıkıyoruz. Sınıra gelmeden önce Alexandropoli’de, Pis Sokakta bir veda yemeği yiyoruz ve freeshop’ta alışveriş yaparken cebimizde kalan son Euroları da harcıyoruz.

Fotoğraflar: Bilent Aydoğdu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kiril Alfabesi’nin doğduğu yer, Ohrid!

“Gelecek bana ait” diyen bir mucidin hikayesi

Hastalıklarımızın sebebi düşünceler