Pozitif düşünce ve değişim
Pozitif düşünce nedir? Nasıl
pozitif düşünebiliriz? Pozitif düşünerek hayatımızda ya da dünyada neleri
değiştirebiliriz?
Pozitif; hepimizin bildiği gibi olumlu
anlamına gelen bir kelime. Son dönemde de oldukça popüler. Kendini değiştirmek
isteyenlerin, hayatına yeni bir yön vermek isteyenlerin, bir şeyleri yoluna
koymak isteyenlerin peşine düştüğü bir kavram. Pozitif deyince, genel
çoğunluğun düşündüğü manada kötünün karşıtı olan iyiden bahsetmiyoruz. Pozitif
düşünmek demek, düşünce yaratmak, tesir, etki yaratmak, enerji yaratmak
demek. Enerji yaratan her düşünce her zihni faaliyet pozitif yönde çalışır
ve temiz kalır.
Ne işe yarar pozitif düşünmek ve pozitif
düşünerek neyi ne kadar değiştirebiliriz? Bir düşünce ile her şeyi değiştirmek
mümkün mü?
Öncelikle pozitif düşünmenin yaşama daha umut
verici bir bakış açısı kazandırdığını söyleyebiliriz. Burada Polyannacılıktan
bahsetmiyoruz. Olumlu düşün olumlu şeylerle karşılaşırsın anlamında bir şeyden
de bahsetmiyoruz. Evrene olumlu mesaj gönderdim beklemedeyim meselesi değil. Karşımıza
çıkan her türlü engel karşısında karamsarlığa kapılmadan elimizden geleni
yapmaktan yani hayal ettiğimiz güzel sonuçlara ulaşma çabasından bahsediyoruz
bir nevi.
Türkiye'de spritüalizmin gelişmesine büyük katkıları bulunan Ergün Arıkdal, pozitif düşüncenin yapıcı
imajinasyon olduğunu söylüyor. Bunu biraz açalım. Olumlu düşünmek tek yönlü ya
da bir kerelik bir eylem olarak kalmaz, aynı zamanda bir alan da meydana
getirir. Pozitif düşünce, bir tesir alanı meydana getirir ve iyi niyetle
başlayan düşünce varlığımızda bir kalkan oluşturur. Bu kalkanı koruyucu bir
alan gibi de düşünebiliriz, her türlü menfi, olumsuz tesire karşı yansıtıcı bir
ayna görevi görür.
Eskiden insanlar evlerinin girişine ayna
koyarlarmış, dışarıdan gelen birisi eğer negatif bir enerji ile geliyorsa o kötü
enerji eve girmeden önce aynaya sonra da sahibine geri dönsün diye. Bugün ise
biliyoruz ki bu güç bizde var, dışarıda aramaya gerek yok. Ayna görevini biz,
kendi üreteceğimiz pozitif düşüncelerimizle görebiliriz.
Yapıcı imajinasyon da aynı işi görüyor. Şuur
altımızdaki ön yargıların kalkmasına yardımcı olur. Kanaatlerimizin zihnimizde
yıkıcı etki yaratmasına engel olur. Zihnimizin içinde münakaşa, kavga
oluşmasının önüne geçer. Zihindeki kavga halinin sona ermesi demek, yıkıcı
süreçten çıkıp onarıcı, inşa edici sürece geçilmesi demektir.
Örneğin ilk defa gördüğümüz birinin dış
görünüşüne, saçına, başına, kılık kıyafetine bakarak onunla ilgili olumlu bir
izlenime sahip olamayabiliriz. Onunla sempati kuramadığımız gibi onu antipatik
bile bulabiliriz. Eğer bu olumsuz düşünce kalıbını zihnimizden kaldırmazsak bu
kişiyle ilişkimiz en baştan, daha onu tanımadan kötü bir seyir izleyecektir.
Ancak ilk izlenimimizi bir kenara bırakıp pozitif düşünce kalkanımızı
kullanabilirsek, yani ön yargılarımızı bir kenara bırakıp, tüm iyi niyetimizle
yaklaştığımızda karşımızdaki kişinin hiç de düşündüğümüz gibi olmadığını fark
edebiliriz. İnsanlar hakkında her zaman iyi ve hayırlı şeyler düşünebiliyorsak
eğer yapıcı imajinasyonu kullanabiliyoruz demektir.
Pozitif
düşünce nasıl oluşur?
Pozitif düşüncenin oluşabilmesi için, her
şeyden önce insanda varlık sevgisinin olması gerekir. Yani, her şeye karşı
sevgi duyabilmek ve saygı gösterebilmek gerekiyor. Bir varlığa baktığımız zaman
görünenden ziyade görünmeyeni, yani onun arkasında yatan manayı, çabayı, büyük
sebebi görebilmek gerekiyor. Burada bahsettiğimiz güç beşerî güç değil, tüm
bunları yaratanın, yaratıcının gücünden bahsediyoruz. Tüm bu olan bitenin
nedenini düşünmeye başladığımızda, farkına vardığımızda bizde varlık sevgisi
oluşmaya başlamış demektir. Bu sevgi baktığımız her yerde pozitif olanı
görmemize ışık tutacaktır.
Yunus Emre’nin "Yaradılanı severim Yaradandan ötürü" sözleri de varlık sevgisini çok güzel
anlatıyor.
Son zamanlarda pozitif yaşamla ilgili
seminerlerde, kitaplarda sıklıkla duyduğumuz mantal temizlik kavramı var.
Mantal temizlik, insan zihninin enerjetik olarak yüksek titreşimler
yayabilmesidir. Bir nevi şuur altı temizliğidir.
Yapıcı imajinasyona geçme ve bu frekansta
kalma gayreti göstermemiz mantal temizlik için son derece önemli. Yüksek
titreşimli düşünce dalgaları varlığımızda sürekli yer tutmaya başladığında
bizler artık mantal temizlik içerisindeyiz demektir.
Yıkıcı ve bizi tekâmül ettirmeyen her türlü olumsuz duygu ve düşüncelerden kendimizi kurtarmalıyız. Pozitif enerji üretmeye başladığımız andan
itibaren mantal temizlik başlar. Çünkü iki şey aynı anda aynı yerde bulunamaz.
İki ayrı şeyi aynı anda düşünemeyeceğimiz gibi, hem negatif enerjiyi hem de
pozitif enerjiyi aynı anda varlığımızda barındıramayız. Aklımıza bir düşünce
gelir, hemen ardından başka bir düşünce daha gelebilir ama ilk düşünce yerini
yeni düşünceye bırakmıştır. Sırayla birinin gelip diğerinin gitmesi gerekir.
İşte tam da bu nedenle pozitif enerji üretmemiz ve bu enerjiye sahip çıkmamız
gerekir. Aklımıza gelen her türlü menfii düşünceyi boşaltıp yerine Mevlana’nın
da dediği gibi sevgiyi, şevkati ve merhameti koymamız gerekir. Ergün Hoca bu
durumu içi su dolu bardağa benzetiyor. “Bardak doluyken üzerine koyacağınız her
damla dışarıya taşacaktır, önce bardağı boşaltın ki koyacağınız her damla
yerine dolsun. İşte İnsan yüreği de tıpkı bardak gibidir.” diyor.
Dikkat ederseniz bize kasavet verecek fikir
ve düşüncelerden, düşük enerjili, suratı asık insanlardan uzak durmaya
çalışırız. Güler yüzlü insanlar, sıcak ve samimi ortamlar ararız. Bunun nedeni
pozitif düşüncenin peşine düşmüş olmamızdır. Pozitif düşünceyi kendimize
çekmeye çalışırız. Ancak bu çok gerçekçi ve doğru bir uygulama olmaz. Önemli
olan bizim düşünce üretebiliyor olmamız ve bunu kalıcı hale getirme çabamızdır.
Eğer bunu yapabiliyorsak bir cazibe noktası yaratabiliriz ve tıpkı bir girdap
gibi etrafımızda dönüşüm yaratabiliriz.
Yani pozitif düşüncelerimizle biz bir etki
alanı yaratırız ve bu alana ihtiyacımıza ve isteklerimize uygun olan
enerjileri, güçler toplarız ve yardımları çekeriz.
Eğer biz pozitif enerji üretemiyorsak,
olduğumuz yerde kalıp pozitif enerjiye gitmek
yerine onun bize gelmesini bekliyorsak, evrene mesaj yollayarak,
ellerimizi açarak, dua ederek yada farklı farklı yöntemlerle, ayinlerle
vs.. bize gelmesini bekliyorsak
kendimizi kandırıyoruz demektir.
Ergün Arıkdal, “Pozitif düşünce bir sevgi
akışıdır. Sevgi akışı, kuru kuruya bir yere akamaz, sevginin akacağı o kanalı
yaratmak gerekiyor. Sevgi her tarafa yayılır ama her tarafa akamaz.” diyor.
Sevginin akabilmesi için bizim o kanalı oluşturmamız gerekir. Bunun için de sevgiye
direnmememiz ve bu akışı reddetmememiz gerekir.
İyi
- kötü ve pozitif denge
İyi veya kötü diye tanımladığımız her olay
aslında sadece bize verdikleri mesaj bakımından tanımlanırlar. Demek istiyorum
ki, aslında MUTLAK iyi
ya da MUTLAK kötü
yoktur. Bizim o olayı nasıl anladığımıza, bize yaşattığı hisse ve algıya göre
biz olayı iyi ya da kötü diye tanımlarız. Bütün gün temizlik yapmış camlarını
silmiş ve yorulmuş bir kadın için yağmur yağması o gün için kötü, talihsiz bir
durumken, bahçesine çiçekler ekmiş biri için yağmur canlılık ve hayat demektir,
bir o kadar faydalıdır. Bu örnekten anlayacağımız gibi iyi ya da kötü olan
olayın kendisi değildir. Zihnimizdeki yargılar ve isteklerimiz sonucunda o olay
hakkında bizim vermiş olduğumuz kararlardır. Olay tektir, olay olaydır ama
bizim bu olaylara yaptığımız yorumlar farklıdır.
Çemberin ortasında duran birini
düşünelim. Biz de çemberin kenarındayız, sırtını gördüğümüz ve belki de sadece koyu renk giyindiği için o sırada onu karamsar veya
kötü görünüşlü diye değerlendirebiliriz. Biraz çaba ile yürüyüp çemberdeki
yerimizi değiştirdiğimizde artık sırtını değil gülen yüzünü ışıl ışıl
parıldayan gözlerini görürüz ve kişiyle ilgili tüm kanaatimiz değişir. Ani ve
hızlı tespitlerde bulunmamak, acele karar vermemek, bakış açımızı doğru belirlemek ve en
önemlisi de iyi niyetimizi her zaman ön planda tutmak bizim pozitif düşünce
üretmemizde en önemli rolü oynuyor. Aslında olay ve kişilere karşı, en önemlisi
de kendimize karşı objektif kalabildiğimiz ölçüde pozitif düşünce üretmede
başarılı olabiliriz.
TİBET ATASÖZÜ: Her şey bir niyetin tepesinde
oluşur.
Her zaman dengeden söz ederiz ve önemli olan
dengedir, dengede kalabilmektir deriz. İyi ile kötünün de birbirini
dengelediğini biliyoruz. Her şey pozitif olursa eğer bu denge nasıl sağlanır?
Her şey kolay kolay pozitif olmaz, insanlar gelişimleri için daima negatifi de
kullanmak zorundadırlar. O nedenle dengenin ortadan kalkması söz konusu olamaz.
Başımıza gelen olayları, meseleleri negatif olsalar bile pozitife çevirme
çabasının bizzat kendisi dengeyi sağlıyor zaten.
Pozitif ve negatif enerjilerden herkes farklı
etkilenir. Bazılarımız negatif enerjilerin etkisine çabuk kapılıp orada
yoğunlaşabiliyorken bazılarımız da böyle bir enerji alanına girsek bile
kendimizi korumayı başarabiliriz. Aynı durum tam tersi için de geçerlidir. Yani
negatif enerji yüklü bir insan pozitif bir alana girdiğinde uyum sağlayamaz, barınamaz.
Buradaki güzel enerjilerden faydalanamaz.
Pozitif insanlar, genellikle cezbedicidir.
Çevrelerinde bu enerjiden faydalanmak isteyenlerle dolu adeta bir çember
oluşur. Bilgi de aynen böyledir. Eğer pozitif enerji taşıyorsa bu bilgi insanlar
tarafından çok kolay bir şekilde alınır, hayatın içine katılır. Gerçekten
pozitif enerji taşıyorsa bu bilgi unutulmayacaktır ve hayatımızda kalıcı bir
yer edinecektir.
Pozitif enerji dolu bilgi deyince
aklıma gelen bir araştırmayı paylaşmak istiyorum. Özellikle çocuklar üzerinde
yapılmış bir araştırma insan beyninin olumsuz kalıplar yerine olumlu kalıpları
dikkate aldığını ortaya koyuyor. Araştırma kapsamında çocuklar kaldırımın
kenarına diziliyor ve oradan caddeye inmemeleri isteniyor. “Oradan İnme!” komutu verildiğinde
çocukların büyük bir kısmının bu komutu almadığı ve caddeye indiği
gözlemleniyor. Oysa “Orada kal!” komutu verildiğinde çocukların neredeyse
tamamının kaldırımda kaldığı ve yere inmediği görülüyor.
Bir olay anında birine “Panik yapma!”
dediğimizde daha çok panik yaptığını görürüz, onu sakinleştirmek için
kullanmamız gerek cümle “Sakin ol!” olmalıdır. Yalın ve net bir cümle eğer
olumlu bir komut içeriyorsa mutlaka hedefe ulaşır. “Unutma” yerine “Hatırla”
demek, “Geç kalma” yerine “Erken gel” demek gibi…. Bu örnekleri çoğaltmak
mümkün.
Başka bir araştırmadan daha örnek vereyim.
Hayatı boyunca parayla barışamamış, maddi sıkıntı çekmiş, parasızlıktan şikayet
eden insanlara parayla ilgili ilk aklınıza gelen deyimleri yazın demişler. Bir tanesi
bile olumlu bir cümle yazmamış.
-
Para
elinin kiridir.
-
Zenginin
parası züğürdün çenesini yorarmış.
-
Parasız
saadet olmaz.
-
Paran
kadar konuş
-
Paran
mı var, derdin var vs. gibi negatif cümlelerle aslında her biri paranın
hayatına girmesine engel oluyor. Parayla neleri yapamadıklarına, nelerden eksik
kaldıklarına ya da kirlendiklerine inandıkları için parayı nasıl
kazanacaklarına odaklanmıyorlar kısacası.
Özümüzde olan gerçek enerji pozitiftir! Yaş ilerledikçe, ezberler, alışkanlıklar,
takındığımız tutumlar dolayısıyla bu durum değişebiliyor. Özümüzü hatırlamak ve sahip olduğumuz pozitif enerjiyi açığa çıkarmak çok önemli.
Tüm kalıplarımızı olumsuzdan çıkarmamız gerekiyor. Dualarımız bile olumsuz kalıplardan oluşuyor. Sağlıklı ve huzurlu
bir yaşam dileyeceğimiz zaman bile “Allah’ım sen hastalık verme, elem, keder,
dert verme!” diyoruz mesela. Değişime en
baştan başlamamız lazım. Kendi üzerimizde tüm olumlu kalıpları kullanıp dilimizi
olumlu yönde kullanmaya çaba sarf etmeliyiz.
Tersine motivasyon üzerinden gitmek yerine
direk hedefimize ve niyetimize olumlu kalıplar üzerinden ulaşmamız gerekir.
Düşüncelerimiz duygularımıza, duygularımız hareketlerimize, konuşma dilimize,
beden dilimize yansıdığına göre mantal olarak başlattığımız bu küçücük değişim
karakterimize, tüm hayatımıza ve öz varlığımıza yansıyacak demektir.
Eğer hayatınızın istediğiniz kadar güzel
gitmediğini düşünüyorsanız, burada kendi payınızı görmek için kullandığınız
kelimeleri gözden geçirin. Olumsuz kullandığınız kelimeler hangileri, onları
nerelerde ve ne kadar sıklıkta kullanıyorsunuz, buna dikkat edin ve gerekirse
not edin bu kelimeleri ve üzerine düşünün, değiştirmeye çalışın.
Eskiler bir şeyi 40 kere söylersen olur
demişler, çünkü dil neyi çok söylerse bilinçaltı onu gerçekleştirmek için
harekete geçiyor.
Kelimelerimizi değiştirdikçe hayatımızın da
değişmeye başladığını göreceğiz. Kelimelerimizle beraber biz de değişmeye
başlarız, biz değiştikçe etrafımız da değişmeye başlar, yaşadığımız olaylar da
değişmeye başlar. Bizden yükselen olumlu duygular, pozitif enerjiler tüm
dünyaya yayılır.
Olumsuz duygu ve düşünceleri hayatımızdan
çıkarmamız gerek diyorum, çünkü korku, kaygı, endişe gibi olumsuz her türlü
duygu bizi durduran ve harekete geçmemizi engelleyen duygulardır. Pozitif enerji üretebilmek için harekete
geçmemiz lazım, bizi durduran her türlü etkenden uzaklaşmamız lazım.
Yükseklik korkusu olan birinin dünyanın en güzel manzarasını görme imkanı varken görememesi gibi, korkularımızın bizi ileriye değil geriye götürdüğünü fark etmemiz ve bu korkulardan kurtulmamız gerekli.
Başımıza gelen olaylarda, karşılaştığımız
problemlerde de bizi çözüme ulaştıracak pozitif düşünceyi yaratmamız gerekir.
Neden benim başıma geldi, neden böyle oluyor gibi neden sorusunu sürekli
kendimize sorarak sorunun içinde debelenmek bizi çözüme götürmez. Çözüme ulaşmanın
sırrı "NASIL?" sorusunda yatıyor. Evet, böyle negatif bir durum var, böyle
istenmeyen bir olay olmuş, peki biz durumdan nasıl kurtulabiliriz? Biz bu
durumu nasıl değiştirebiliriz? Nasıl güzelleştirebiliriz? Neden sorusu
umutsuzluğu ve çözümsüzlüğü barındırırken nasıl sorusu bizi çözüme dair
umutlandıran ve bu yolda çaba sarf etmemize motive eden bir soru. Bir soruyla
bile kendimizdeki değişimi test edebiliriz ve pozitif düşüncenin getireceği
etkileri görebiliriz.
Üstat Ergün Arıkdal’ın da dediği gibi,
pozitif yaşamaktan asla vazgeçmemeliyiz. Çünkü negatif karma biriktireceğimize
kendi varlığımızda daime pozitif karmaların olmasına çalışmalıyız.
İyilik eden iyilik, kötülük eden kötülük
bulur sözünün üzerinde duralım biraz da… Bu söz kesinlikle doğrudur. Evrensel
Rezonans Yasasına ve adalet yasasına göre, sebep sonuç bağlantıları, bir
sebebin taşıdığı değeri aynen sonuç olarak da aktarırlar. Eğer pozitif değerde
bir sebep varsa sonuç pozitif, negatif değerde bir sebep varsa sonuç negatif
olarak aktarılır. Sebep sonuç yasası kusursuz bir şekilde işler. Bizim burada
düştüğümüz en büyük yanılgı iyi ya da kötü olan davranışların karşılığını
derhal alacağımızdır. Oysaki bu durumu zaman içinde ve tesir birikimi şeklinde
düşünmemiz çok daha doğrudur. Her yaptığımızın karşılığını bu hayatta
alacağımıza dair bir garanti de yok aslında. Bazen geçmiş yaşamlarımızdan
getirdiğimiz sebep sonuç ilişkileri de söz konusu olabilir.
Bizim olumsuz tarzda yaptığımız işlerin
temelinde; tekamülümüzü zorlayan, yavaşlatan direnç gösteren negatif enerjiler
bulunur. Bunları kötülükler olarak ele alabiliriz. Tüm bu kötü enerjiler bizim
psişik hafızamızda da yer eder. Bunlardan kurtulmanın, çok çaba gerektirse de,
mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Öncelikle bunu kavrayabilmek ve kabul etmek
gerekir. Ben de böyle enerjiler var mıdır diye sormak yanlış olur. Çünkü, her
varlıkta geçmişinden aktarılmış ve şimdi de bu aktarılanın üzerine eklenen
negatif etkiler vardır. Bizzat kendimiz üretmesek bile çevremizden bize akan
negatif etkiler oluyor. İşte tüm bu negatif enerji ve etkilerin, negatif
karmaların nötr hale getirilmesi gerekiyor. Günümüzde başımıza bela olmuş bir
sürü hastalık var, tüm uğraşlara rağmen bu hastalıklar geçirilemiyor. Çünkü
bunlar sadece fiziksel hastalıklar değil, çoğu negatif karmaların taşma
aşamasında olmasından kaynaklanan hastalıklar.
Negatif karmaların, negatif enerji
yüklemelerinin nötr hale getirilmesi ve hatta zaman içinde bunların pozitife
çevrilmesi gerekir. Negatif karmalar yerine pozitif karmalar biriktirmemiz
gerekir. Bunu yapabilmek için kişinin önce kendine dönmesi, kendini tanıması,
kainattaki yerini bilmesi gerekir. Yaratıcısı ile kendisi arasındaki
bağlantının oranını, kudretini bilmesi gerekir. Bu yolda yapacağımız tüm samimi
girişim ve çabalar bizim pozitif enerji ile yüklenmemizi sağlar.
İmajine etmek, hayal etmek sandığımızdan çok
daha güçlü ve hayatımızı etkileyen bir durum. “İnsan hayal ettiği her şeyi
yaşar”. Çünkü, bir hedef üzerine toplanan ruh gücü, konsantrasyon gücü çok
güçlüdür ve olmayacakları bile oldurur. Biraz kendi hayatımıza dönüp
düşünürsek, bugüne kadar neleri gerçekten hayal edip, üzerine düşündüysek
onların bir bir gerçek olduğunu görebiliriz. Hayal kurmak deyince toz
pembe, romantik hayallerden bahsetmiyoruz. İmajinasyonu "ruhta canlandırmak" manasında kullanıyoruz.
Bedenlenmiş bir ruh varlığının beden içindeki
faaliyetlerinin en önemli kısmı, onun imajinatif durumudur. Varlık imajine
etmeden enkarne olamadığı gibi, yeryüzüne gelişinin gereklerini de
imajinasyondan yararlanmadan düzenleyemez. Yani her şeyin tahayyül ile
başladığını söyleyebiliriz. Tahayyül etmek, kotrollü düşünmek yani ihtiyacımız
olanı, bizi geliştirecek, tekamül ettirecek olanı düşünmek demektir.
Zihnimizde gelecek için bir şey tasarladığımızda, onun üzerine düşündükçe imajinasyon melekemiz mekanı ortadan kaldırır. Beş duyumuzla anlamaya çalışırsak ortada olan biten hiçbir şey olmadığını söyleyebiliriz. Ama bir taraftan da o şey artık oluşmuştur. Yani ileride başımıza gelecek olan şeylerin hepsinin prototiplerini bizler şimdi burada imajinatif olarak meydana getirmişizdir. Bizim şimdiden tahayyül ettiğimiz şeylerin gelecekte bizi karşılayacak şeyler olduğunu söyleyebiliriz. Bu bizim yaratıcı imajinasyonumuz ile olur.
İmajinasyon irade ile başlayıp irade ile
biter. Kimse bizi, bir şeyi tahayyül etmeye zorlamaz, biz ancak kendi
irademizle bunu yaparız. İnsan kendini tanımadığı, kendine vakıf olmadığı için
imajinasyonun kendi iradesiyle değil, kendi dışında mekanizmalar aracılığıyla
çalıştığını düşünür.
İmajinasyon gücümüz sayesinde ve
kabiliyetimiz oranında olaylara ve maddeye hâkim olabiliriz. İmajinasyon
yeteneğinin yüksekliği, bir insanın her alanda mükemmelleşmiş olması demek
değildir. Ama imajinasyonlarını iyice geliştirmiş olanların ellerinde daha
müsait tekâmül araçları ve imkânları vardır.
İmajinasyon melekemiz hiç durmadan çalışır. Bazıları
kendiliğinden, otomatikman oluşur bazılarını da biz kendimiz bilerek yaparız. Hayal
ettiğimiz şeylerin bir kısmı yeryüzündeki hayatımızla illgilidir, bunların
sonuçlarını kısa zamanda görebiliriz. Bir isteğin yerine gelebilmesi için bunun
iyice tahayyül edilmesi gerekir. İnsan ister bilsin, ister bilmesin, başarı ile
yaptığı bir işte kesinlikle tahayyülle ilgili bir çaba harcamıştır.
Peki her hayal ettiğimiz gerçekleşir mi?
Hayal ettiğimiz şeyin gerçekleşmesi için yani o şeyin formunun, prototipinin
esiri alemde oluşabilmesi için düşünce faaliyetimizin, konsantrasyonumuzun ve
hedef olarak belirlediğimiz amaçlarımızın gerçek varlıksal ihtiyacımızı
karşılıyor olması gerekir.
Bizler ihtiyacımız olmayan şeyleri hayal
edemeyiz. Varlığımızın gerçek ihtiyaçlarını kendi başımıza tespit edemesek
bile, kendi tekamülümüze ve yaşam amacımıza uygun şeyleri hayal ederiz.
Dolayısıyla başımıza gelen olumsuz diye adlandırdığımız olaylarda, “Ben böyle
bir şey istememiştim, bu şimdi nereden çıktı?” demenin bir manası yok. Neyi
düşünüyorsak onu istiyoruz demektir.
İMAJİNASYON SONUCU GERÇEKLEŞEN
DİLEKLER EGOİSTÇE OLMAYAN İSTEKLERDİR !
Yüksek bir konsantrasyon ve mükemmel bir
tahayyül ürünü, ister pozitif ister negatif olsun daima tahakkuk edecektir.
Bunu unutmadan düşüncelerimizi sürekli denetlemekle mükellefiz. Bu tabii burada
söylendiği gibi kolay değil. Yaratıcı imajinasyon, sistemli bir çalışma
gerektirir. Kaslarımızı geliştirmek, fit bir vücuda sahip olmak istiyorsak
bunun için nasıl düzenli spor yapmamız gerekiyorsa, yaratıcı imajinasyonumuzu
geliştirmek için de her gün düzenli olarak belli formları yaratmak zorundayız.
Mesela küçük bir uygulama olarak aklımıza her kötü düşünce geldiğinde bunu
hemen durdurup yerine güzel bir şeyi hayal etmekle başlayabiliriz.
Düşünce akışmızıı kontrol etmemiz, edebilmemiz
çok önemli. İnsanın otomatik imajinasyon yani iç konuşma anlarını fark etmesi
ve menfi duygularını başka yöne sevk etmesi gerekir. Aklımıza olumsuz bir
düşünce geldiği anda bu düşünceyi silip yerine başka olumlu bir şey düşünerek
olumsuz düşüncenin bizi ele geçirmesini, etkilemesini önlemeliyiz. İnsanın
kendi düşünce akışına müdahale edebilmesi için yapılacak uygulama DUR
uygulamasıdır. Yani iç gözlem ve kendini hatırlamadır.
Bir eylem ya da davranış, zihnimizde önce bir
düşünce ya da duygu olarak uyanıyor. Her duygu ve düşüncede davranışa dönüşme
eğilimi vardır. Onun için içimizde yaşattığımız duygu ve düşünceleri tanımamız
ve yönetebilmemiz çok önemli.
Bizler enerji üreten ve mesafe tanımadan bunu
yayabilen varlıklarız. Enerji üretebilmek için yine enerjiye ihtiyaç duyarız ve
faaliyetimizi sürdürebilmek için gereken enerjiyi de yine kendi çevremizde
bulunan diğer enerji üreticilerden alırız. Burada aslında ne kadar bir
olduğumuzu, ne kadar iç içe olduğumuzu ve birbirimizi ne kadar etkilediğimizi
görüyoruz. İnsanlar, toplum içerisinde veya bireysel olarak karşı karşıya veya
yan yana bulunduklarında kesintisiz bir şekilde ya enerji üretirler ya da
enerji tüketirler. İnsanla insan arasında, tabiatla insan arasında, ruh dünyası
ile fizik dünya arasında sürekli bir enerji değişimi söz konusudur. Bu enerji
değişimini maalesef biz insanlar kendi çıkarımız için, kendi egoizmamız için
kullanmaya çalışırız. Durum böyle olunca, diğerkamlıktan uzaklaşıp nefsimize
egolarımıza teslim olunca, enerji üreten değil tüketen varlıklar haline
dönüşüyoruz. Bugün içinde bulunduğumuz halden memnun olmamamızın,
mutsuzluğumuzun temel sebeplerinden biridir bu durum. Yani potansiyelimizde var
olan enerjiyi açığa çıkaramıyoruz.
Kabuklaşmalar, kontrolsüzlükler ya da kısaca
egoizmalar, bozucu ve yıkıcı etkilerdir yani menfii enerji üretenler ve enerji
yiyicilerdir. Kabuklarımız, yaşanmış bir tecrübenin sonunda ortaya çıkan yanlış
bir imajinasyon veya eksik – yanlış anlamayla ortaya çıkarlar. Pek çok
kabuğumuz, peşin fikrimiz hatta inançlarımız vardır. Doğduğumuz andan itibaren
etraftan bize yüklenen öğretileri, alışkanlıkları, ezberleri göz önünde
bulundurursak bugün aslında düşüncelerimizin büyük kısmının bize ait olmadığını
fark edebiliriz. Silkelenip arınmak gerek. Kabuklarımızdan,
alışkanlıklarımızdan sıyrılmamız esnememiz gerekir. Enerji yayabilmek için;
esnememiz, uyum sağlamamız, tahammül etmemiz, sabır göstermemiz gerekir.
İmajinasyon ve imajinasyonla başlayan
düşüncelerimiz astral maddede şekillenir ve düşünce şekilleri meydana getirir.
Bu düşünceler de kendi frekanslarına yakın diğer düşünce şekilleriyle telepatik
bağlar kurabilir. Sistem böyle çalışırken iyinin iyiyi çekmesi, kötünün de
kötüyü çekmesi son derece normal.
“Sevgi sevgiyi ve nefret nefreti çeker!”
Ergün Hoca bunu güzel bir örnekle açıklamış.
Diyelim ki, bir problemimiz var. Mümkün olduğunca objektif kalarak,
hakseverlikle ve vicdan ölçüleriyle, menfaatlerimizi de korumaya çalışarak
hareket etmeye ve orta yolda bir denge kurmaya çalışıyoruz. Bu nefsani ve
vicdani mücadelemiz içinde hangi taraf galip gelirse o tarafa çekilmiş oluruz.
Eğer nefsani tarafımız galip gelmişse antenimizi negatif yayınlara doğru
çevirmiş oluruz. Eğer vicdani tarafımız ağır basmışsa o zaman en doğru, en
zararsız şekilde hareket etmeye başladık demektir ve antenimiz pozitif
yayınlara doğru çevrilmiş olur. Yani sevgimiz pozitif akımları, nefretimiz de
negatif akımları çekmeye başlar. Kutsal kitaplarda bahsi geçen şeytana uymak
veya meleğin sözünü dinlemekten kasıt ta budur.
Dünyada bir takım maddi ve manevi sıkıntılar
meydana geliyorsa, insanlar birbirine karşı gaddarca ve haince davranışlar sergiliyorsa
bu durumdan sadece onları sorumlu tutamayız. Burada az ya da çok hepimizin payı
olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü hepimizin dimağından yayılan negatif enerjiler
astral planda çeşitli seviyelerde tezahür eder. Bu tezahürler tıpkı bir tabaka
gibi cisimleşerek üzerimizde bir baskı meydana getirirler. Yani bizden tezahür
eden bu negatif düşünceler yine bize negatif şekilde geri döner. Bu nedenle,
insanlar muhakkak birbirlerini sevmeli yani pozitif enerji dolaşımını
artırmalı. Birbirimize karşı olan düşüncelerimizle pozitif enerji dolaşımını
artırabiliriz ve negatife karşı güçlü bir kalkan oluşturabiliriz.
Pozitif yaşam şeklini yaşamın her alanında
uygulamaya çalışmak ve sürekli iç gözlem yapmak esas olandır. Aslında bir nevi
kendini bilme çalışmasıdır.
İşler her zaman istediğimiz gibi
gitmeyebilir. Böyle zamanlarda kendimize dönüp gözlem yapabilmeli ve kendimize
yalan söylemeden objeklif bir duygu hali izleyebilmeliyiz. Kendimize
soracağımız bazı sorular yolumuzu bulmada bize yardımcı olacaktır.
· Yaşadıklarıma rağmen
pozitif düşünebiliyor muyum?
· Elimden geleni yaptım
mı?
· Bu istek başkalarına
zarar veriyor mu?
· Buna ihtiyacım var
mı?
· Yeterince çaba
harcıyor muyum?
Eğer yaşanan negatif bir durumda “neden? “
sorusunu soruyorsak bu bize bir şey kazandırmayacak ve enerjimizi aşağı
çekecektir. Burada sorulması gereken soru daha öncede belirttiğim gibi “nasıl?”
sorusudur. Bu bizi düşünmeye ve ileriye doğru götürür.
Unutmamak gerekir ki; sınavların amacı
bilginin enerjisini açığa çıkarmaktır. Eğer objektif kalabilir ve doğru sonuçları
çıkarabilirsek bizim için artık o sınav biter. Pozitif olmak, değişime ve
gelişime açık olmak demektir. Duygularımıza teslim olmadan hareket edebilmemiz
demektir. Duygularımızla yüzleşmek ve kendimize şu soruları sormamız gerekir.
· Bu durum benim hoşgörü
ve esnekliğimi artırıyor mu?
· Vicdanımı
geliştiriyor mu?
· Nefsimi kontrol
etmemde yardımcı oluyor mu?
Varlık enerji tüketen formundan çıkıp,
dünyada bütünüyle enerji üreten, enerji yaratan varlık pozisyonunu tam
anlamıyla yerine getirmeyi başarabildiğinde bu dünyaya enkarne olma işlemi de
biter. Çünkü varlık, artık kozmosun her yerinde enerji üretebilecek bir
yeteneğe sahiptir ve sürekli bir şekilde enkarne olması gerekmez.
Asırlar boyu pozitif değerleri dengelemede
zayıf kaldık. Önce kendimizde ki ve sonra da etrafımızda ki pozitif düşüncenin
yayılması, pozitif enerjinin artması için; örneklerimizle, sözlerimizle,
davranışlarımızla, insanlara sevgiyi öğretebilmeyi vazife edinmemiz gerekiyor.
Negatif ve pozitif enerji arasındaki dengeyi düzeltmenin en kolay ve en verimli
yolu bu, çünkü hepimiz bunu yapabiliriz.
Pozitif yayını sürekli hale getirebilirsek,
bütün sorunlar, bir buzun güneş altında kalması gibi erir, gider. Her ne
oluyorsa hep bizden olmaktadır, başka bir zanlı aramaya gerek yok. Her şeyi
bizler kendimiz yaratmışız demektir.
Her ne pahasına olursa olsun, zaman zaman,
enerji üretebilen ve bu enerjiden başkalarının da istifade etmesini sağlayan,
enerjilerin dağıtılmasına yardım eden bir pozisyonda olmak için çaba sarf
etmeliyiz. Bunun içinde ezberlerimizin dışına çıkarak düşünce dünyamızı
zenginleştirmek, düşüncelerimizin kalitesini artırmak gerekir.
Hayatta en büyük sorumluluk kendini
bilmektir. Dr. Bedri Ruhselman “Faaliyet tekâmülün mayasıdır”. Demiş. Yani bu
demek oluyor ki düşünce yok olmadığı, kalıcı olduğu için kendi üzerimizde
yaptığımız çalışmalar da kalıcıdır. İstediğimiz nispette olmasa bile burada
ürettiğimiz tüm pozitif düşünceler, yarattığımız pozitif enerjiler başka
enkarnasyonlarda hem kendimize hem de beraber enkarne olmayı seçtiğimiz diğer
varlıklara faydalı olacaktır.
Evet, ben sözü daha fazla uzatmadan yavaş
yavaş cümlelerimi tamamlamak istiyorum. Dilim döndüğünce pozitif düşünceyi ve
dönüşümü anlatmaya çalıştım. Aslında benim burada anlattığım
şeyler hepimizin çoğunlukla bildiği ve hatta reddetmediği konular. Madem
biliyoruz neden yapamıyoruz? Bilgi tek başına
bir işe yaramaz. Bilmek yetmez, uygulamaya geçmek gerekir. Peki uygulamamızın
önüne geçen şey ne? İşte bu soruyu herkes kendine sormalı ve biraz üzerine
düşünmeli. Bir sürü farklı neden bulabiliriz. Ama bence gerçek neden, gücümüzün
farkında olmamamız.
Kaynakçalar:
Yarınlar için pozitif yaşam – Ergün Arıkdal
Tekamül – Ergün Arıkdal
Yaşamın amacı kendini bilmek – Ergün Arıkdal
Mukadderat ve icabat - Bedri Ruhselman
EARAE Enstitüsü - Eğitim ders notları
Mimar Sinan Ünv. - Sistemsel koçluk ders notları
Novarge Eğitim – Aile danışmanlığı derleme
kitap
Yorumlar
Yorum Gönder